Tarihin med-cezirinden geçerek günümüze ulaşabilmiş,yorgun mu yorgun ama her şeye rağmen hala muhteşem görünebilen bir kent… İçinde doğduğumuz, yaşadığımız,her sabah uyandığımız, çalıştığımız, eğlendiğimiz, seviştiğimiz, didiştiğimiz ve belkide öleceğimiz… nefret ve aşkla karışık duygular beslediğimiz ve bağlandığımız bir kent İstanbul.
Adına kent denen oluşumların ve içinde yaşayan insan topluluklarının ürettiği değerlerin (bilim, sanat, felsefe v.b.kültürel üretimin) tarihsel süreçteki rolleri ve önemi bilinen bir olgudur. Dolayısı ile bir anlamda uygarlıkların besiği olmuştur kentler.
İstanbul gibi taşıdıkları önemli tarihsel mirasa ve misyona sahip az sayıda kentler de aşırı büyümeden olumlu ve daha çok olumsuz olarak nasibini almıştır. Günümüzde modern kent hayatının dayattığı sorunlar sakinlerini de önemli ölçüde etkilemektedir.Yakın tarihsel süreçteki bütün büyük metropollerin planlı, kimi zamansa plansız gelismeleri ve birbirine eklemlenerek büyüyen sorunları ile adeta kansersi bir yayılma sonucu mutant bir ucubeye ve mekansal varlığa dönüştükleri gerçeği ile karşı karşıyayız.Bu fütursuzca büyüme; içinde yaşayan farklı toplumsal katmanlardan bireyleri ve grupları da adeta bir yığın sorunlar yumağı ile karşı karşıya getirmektedir ve metropollerde yaşam giderek güçleşen bir hal almaktadır.
İstanbul yaklaşık 30 yıldır Türkiyedeki küreselleşme politikaları sonucu bu süreçlerden en çok etkilenen metropol olmuştur. Özellikle 80 darbesinini izleyen siyasal baskı dönemi sonrası liberal ekonomiye geçiş ile kent, radikal dönüşümlerin alanı haline gelmiştir.Son yıllarda kaybettiği önemi ni yeniden kazanmak için, malum resmi ve gayrı resmi aktörlerce yürütülen politikalar sonucu bölgenin finanasal merkezi olma yolunda hızla yol almaktadır. Uygulamaya konan sözüm ona kent dönüşüm projeleri, doğuracağı sosyal sorunlar hiç dikkate alınmadan rant amaçlı uygulamaya sokuluyor. Yine aynı süreçte kentin kültürel hayatında bir hayli etkin olmaya başlayan alelacele oluşumlar (kurumlar ,müzeler, vs.) egemen yapı kurumlarının denetiminde mütemadiyen etkinlikler (festivaller ,bienaller,ve yayınlar vs.) düzenleme yarışına girişmişlerdir. Her platformda jeopolitik konum, tarihsel zenginlik, kültürel çeşitlilik, medeniyetler için kesişme noktası, imparatorluklar başkenti, kültürel mozaik gibi şablon söylemlerle yetkili ağızlardan pazarlama stratejileri geliştirilmekte ve yine malum aktörlerce İstanbul üzerinden dünya ekonomisine eklemlenme oyunu sahneye konulmaktadır. Sahnelenen oyunun perde arkası ise pek de iç açıcı değil. Yoksulluğun, çirkinliğin, toplusal dengesizliğin ve kutuplaşmanın, temel alt yapı sorunlarının; özetle kaos’un üzeri örtülerek görürünür kamusal mekanlara çeki düzen veriliyor, kısaca vitrini düzenlenmekle yetiniliyor.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, söz konusu gelişmeler ve İstanbul’un dinamizmi onu kısmen de olsa çekim merkezi haline getirmiştir. İstanbulun bu dualist ve dinamik yapısı Batıdaki artık her bakımdan durağan olan hayata ve onun bireylerine ilginç gelmektedir.
İşte size birikmiş ve çözülemez hale gelmiş yapısal ve sosyal sorunları ile “Avrupanın Kültür Başkenti İstanbul …”!
İstanbul tam da bu süreçten geçerken; Adasanat’ ta etkinliklerinden birini moda olduğu üzre İstanbul temasına ayırdı.
İstanbul da yaşamayı seçmiş hemen hemen aynı yaş kuşağından, farklı disiplinlerden, bu sürecin tanıklığını etmiş bir grup sanatçının içinde yaşadığı kentle etkileşiminin ürünlerini bir araya getirerek bu güncel konuya dair yorumları izleyici ile buluşturmayı amaçladı.
2020, Nuri İyem Resim Ödülü ve Yarışmalar