“Nuri İyem Resim Ödülü ve Yarışmalar”

MeMeT Güreli

“Gözlerimizin kapanması ne acı! Hep gözümüzün açık kalmasını isteriz görmek için son ana kadar yitirdiklerimizi.

(Rainer Maria Rilke)

Beklemediğimiz ölçüde bir imaj ve imge bombardımanına maruz kaldığımız bir çağda yaşıyoruz. Postmodern döneme tarihsel bir geçişle tarihsel bağlantılı olarak gündelik gerçekliklerin yanısıra sanal yaşantının ve siber  kültürün eklemlendiği bir süreci deneyimliyoruz… Bu görsel kuşatılmışlık ve manipülasyon çağında adeta kendimizi, “cisimleşmiş bedenler olarak diğer bedenler arasında dolaşan görünür varlıklara” dönüştürüyoruz.

Marleau-Ponty, Cezanne üzerine kaleme aldığı yazıda: “Sanatçıyı, dünyanın nasıl dokunduğunu görünür kılmaya çalışan kişi” olarak tanımlar.

Modern hayatın bu süper etkileşimli yaşama mekanları kuşkuşuz kentlerdir. İçinde yaşadığımız, hareket etiğimiz, psikolojik şokların ve sürprizlerin bizi biçimlediği kentler, aynı zamanda psiko coğrafya olarak bireylerini ve toplumlarını da etkiler. Bu dokunun içinde olmak, görsel karşılaşma mekanlarında yaşanan deneyimler, ilişkiler, etkileşimler, psikolojimizi, kimyamızı ve tüm auramızı şekilledirir. 21 yüzyılda kentlere hapsolmuş kalabalıklar içindeki yalnızlık, bireylerin ruh haline dönüşen travmatik bir korkuyu ve tedirginliği de beraberinde getirmiştir.

Her türlü çelişkileri ile artık bir dünya metropolü olan ve kimi  zaman da bir mega köy olarak tanımlanan İstanbul’un dinamiği içinde yaşayan ve varolmaya çalışan bir genç sanatçıdır Ezgi Doğan. Sıradan gündelik hayatın güncesini tutarcasına üretiği resimlerde, hayatın içinde yer alan kişilikleri adeta onların ruhlarını didiklercesine, bu arada kendi benliğini didikleme cesareti de göstererek ve bütün içtenliği ile sanrısal, yarı dalgın, spontan bir tutumla ve kendine ait görme modelinin somutlaşmasıdır bu yapıtları.

Eskilerin deyimi ile “Nev’i şahsına münhasır bir ruh haliyle”, bir yap-boz’un parçaları gibi çözümleme gerektiren ve  baktıkça izleyiciye bir yığın yeni şeyler keşfetiren çalışmalar, kimi zaman insanın ruhunda adeta rüzgarlar estirir. Olabildiğince özgün ve sarsıcı bir dünyayı bizlere sunan dışa vurumlardır bunlar. Bu öznel kayıtların satır aralarına bakıldığında; süreç gerektiren bir okumayla,  trajikomik olandan gülünç ve eğlenceli olana bir insanlık dramını görselleştirmeye çalıştığı görülür.

Ezgi Doğan’ın  “Günlükler” başlığı ile bir araya gelen yapıtlarında, aldığı sanat eğitimine rağmen, kendini hiç bir şekilde  kısıtlamadan, değerli nesne üretimi mantığının olabildiğince uzağında, kuralları adeta bir kenara iterek ve eline geçirdiği her türden (sıradan) malzemeyle çok içten, olabildiğince emprovize, süprizlere  açık bir tutum gözlemleriz. Bu içtenlikli tavrındaki rahatlık izleyene de hemen geçer. Yapıt ve izleyen arasında kurulan bu iletişim ise, sanatçının amaçladığı unsurlardan biri olarak önemlidir.

Yolun açık olsun Ezgi Doğan.

Ezgi Doğan, Günlükler