5 Eylül-1 Kasım
Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen 14. İstanbul Bienali, 5 Eylül-1 Kasım tarihlerinde ücretsiz olarak gerçekleştiriliyor. TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori başlığıyla Carolyn Christov-Bakargiev tarafından bir dizi işbirliği içerisinde şekillenen 14. İstanbul Bienali’nde; Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa, Ortadoğu, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’dan 80’in üzerinde katılımcının 1.500’ün üzerinde eseri iki ay boyunca şehrin farklı noktalarında gezilebilecek.
Boğaz’ın Avrupa ve Anadolu yakasını içine alan 36 mekânda gezilebilecek TUZLU SU, müzelerin yanı sıra tekneler, oteller, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar ve özel konutlar gibi kara ve su üzerindeki geçici yerleşim alanlarına yayılacak.
Bienalin Medya Toplantısı
Uluslararası basının yoğun ilgi gösterdiği 14. İstanbul Bienali’nin medya toplantısı, bu sabah Özel İtalyan Lisesi’nde gerçekleştirildi. İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve İstanbul Bienali Direktörü Bige Örer’in konuşmalarının ardından toplantı, 14. İstanbul Bienali’ni şekillendiren Carolyn Christov-Bakargiev’in bienale dair detaylı bilgiler aktarmasıyla devam etti. Bienalin gerçekleştirilmesini sağlayan ekibin temsilcileri de sahnedeydi.
Medya toplantısında, konuşmaların ardından bienal sanatçılarından Adrián Villar Rojas, Liam Gillick ve Theaster Gates sahnede kısa bir konser verdi.
14. İstanbul Bienali medya toplantısına, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa V. Koç da katıldı.
14. İstanbul Bienali’nin açılış haftası için, uluslararası sanat çevrelerinden eleştirmen, küratör, müze ve galeri yöneticileri ile basın mensupları da dahil olmak üzere yurt dışından 5 bine yakın konuk İstanbul’da olacak.
TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori
Carolyn Christov-Bakargiev, bienalin teması TUZLU SU’ya dair fikirlerini şu şekilde açıklıyor: “Boğaziçi ekseninde kentin geneline yayılan bu sergi bir materyalin –tuzlu su– ve çelişen düğüm ve dalga imgelerinin etrafında dönüyor. Çizginin nereye çekileceğini, nerede geri çekileceğini, nerede yaklaşıp nerede uzaklaşacağını araştırıyor. Bunu, açık denizlerde, aygıtlarımızın düz yüzeyleri üzerinde parmak uçlarımızla yaptığı gibi, sualtının derinliklerinde, kat kat şifrelemeler açılmadan önce de yapıyor.
Sergi, dünyayı şiirsel ve politik olarak şekillendiren ve dönüştüren, görünür ve görünmez farklı dalga örüntülerini ve frekanslarını, su akıntılarını ve yoğunluklarını ele alıyor. Hem zamanı askıya alan durdurulmuş hareketler vardır (denizler, okyanuslar üzerinde insan taşımacılığının düğümleri, savaş, emek, etnik temizlik düğümleri) hem de dalgalar gibi dağınık ve tekrarlanan hareketler vardır (ayaklanma dalgaları, ‘jouissance’ dalgaları, elektromanyetik dalgalar). Hem kelimenin düz anlamıyla su dalgaları vardır hem de insan dalgaları, duygu ve anı dalgaları. Dalgaları teşhis ederek, görerek örüntülerinin farkına varırız – sualtındaki su örüntüleri, rüzgâr örüntüleri. Belki de bir dalga sadece zamandır – bir dalganın yüksek ve alçak noktaları arasındaki farkta duyumsanan his zamanı, dolayısıyla mekânı ve dolayısıyla yaşamı imleyebilir. Sanatla birlikte ve sanat aracılığıyla yas tutuyor, hatırlıyor, kınıyor, iyileşmeye çalışıyoruz ve kendimizi bu mekânda beraber yaşamış birçok topluluğun neşe ve canlılık olasılıklarına adıyor, formdan yeşeren yaşama sıçrıyoruz.”
28 Eylül 2015
Güncel